11 Şubat 2011 Cuma

SENİ SEVİYORUM

S’yi sonsuzluktan almıştım.
E’yi erdemden...
N’yi naz ödünç vermişti,
İ, içimden geldiği gibi, öylece yerleşivermişti yüreğime...

Bense bekliyorum.
Şaşkınım çünkü.
Ne yapacağımı bilmeden öylece, yerime mıhlanmış, duruyorum. Kımıldamıyorum, kımıldamayı düşünmüyorum bile; dedim ya bekliyorum diye.
Bilmediğim bir yerlerde bir tılsım gizli besbelli; o yok olmasın diye bu ürkek, korkak, tereddütlü halim, sonu gelmeyen beklemelerim.

Aslında böyle olmamalı.
Ellerim bu kadar acemi, sesim bu kadar titrek, gözlerim bu kadar kaçak; olmamalı.
Yüreğim hepsinden öndeyken böyle, söze can veren sesim, susmamalı.
Böyle karmakarışık, cılız hatta yorgun hissetmemeliyim.
Biliyorum, derin bir solukla bir defada söylemeliyim.

S’yi sabırdan almıştım.
E’yi evrenden.
V’yi vefa, vedadan önce davranıp vermişti.
İ’yi ihanet sıkıştırmıştı araya.
Y, yalnızlığın içinden hüzünle sıyrılıp yer bulmuştu yamacımda.
O, ozanların dağarcığından uçup gelmişti erken bir sabah.
R’ye, razı olmuştum karşımda görünce; çoktan.
U, unutmanın sihrini mi sunmuştu ben böyle şaşkınken; bilmiyorum.
M’yi mutluluktan aşırmıştım, gülümseyerek.

Öyleyse...
Şimdi tam zamanı değil mi?
Her şey bu kadar içimde, bu kadar hazırken, eksik olan ne?
Nedir beni tutan?
Korku mu?

Acemiliğim, utancım böyle kaçak dövüşmem; neden?
Zayıf mı hissedeceğim kendimi?
Ayıplanacak mıyım?
Garipsenecek miyim yoksa?
Anlaşılmayacak mıyım?

Duymak istemediğim sözler yüzünden kalbim mi kırılacak; yok mu sayılacağım?
Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak mı?

Ah, böyle olmamalı.
Öyleyse, öyleyse, sahi öğrenebilir miyim?
Sevgimi söyleyebilmeyi, öğrenebilir miyim?
O dünyanın en güzel cümlesini, gün içinde, bir anda, çok derinlerden geldiğinde kendimde tutmayıp, bir defada...
Söyleyebilir miyim?

“Seni seviyorum” demeyi öğrenebilir miyim?